Fehmi Koru*
İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu sevmiyor. Mazilerini bildiğimiz için, sanıyorum, çoğunuz bunu anlamakta zorlanmıştır.
Ben zorlandım.
CHP liderini sevmiyor olsa da, Meral Akşener CHP’den seçilmiş İstanbul ile Ankara’nın büyükşehir belediye başkanlarını seviyor diye biliyorduk…
O eskidendi; İYİ Parti lideri şimdi artık onları da sevmiyor.
Nereden öğrendim bu gerçeği?
Yapılacağı çok önceden ilan edilmiş 26 Ağustos konuşmasından…
Aynı konuşmasından Meral Akşener’in ‘6’lı masa’ diye de bilinen Millet İttifakı’nın CHP dışında kalan partilerinin liderlerini de sevmediği anlaşıldı.
Üstelik aynı konuşmasında pek çok kez kendisini dinlemeye gelmişler aracılığıyla milletten özür de diledi Meral Akşener…
O özürleri dinlerken nedense aklıma eskilerin “Özrü kabahatinden büyük” yakıştırması geldi.
Dünkü konuşmadan İYİ Parti liderinin kimleri sevmediği öğrenildi; kimi sevdiğini ise bilmiyoruz.
Muhalefet partisine liderlik yaptığı için iktidarın iki ortağını da –Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’yi- sevmediğini varsayabiliriz.
Yoksa onları seviyor mu?
Tuhaf geldiğine emin olduğum sorumu elbette boşuna sormadım.
Her geçen gün takvimden düşen yeni yaprakla hayli yaklaşan yerel seçim bana o soruyu düşündürdü.
Konuşmasında partisinin yerel seçime kendi adaylarıyla gireceğini birkaç kez tekrarladı Akşener. Hatta diğer muhalefet partilerine de aynı şekilde davranma çağrısında bulundu.
Son seçimde yüzde 10 civarında oy alabilmiş bir partinin çıkaracağı adayların kazanma şansı ne olabilir? Ayrı adaylarla girilecek bir seçimde, muhalefetin iktidar karşısında başarılı olma şansı yok denecek kadar az.
Reklam
Dünkü açıklama ile verdiği mesajda ısrar, iktidara, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere son seçimde kaybettiği büyükşehirleri geri alma imkanını doğurabilir.
Aslına bakılırsa bu duruma fazla şaşırmamak gerekiyor.
Meral Akşener İYİ Parti ile ülke siyasetine lider olarak girdiği günlerde karşısına çıkan ilk kritik seçimde -2018 cumhurbaşkanlığı seçiminde-, muhalefet kazanabilecek bir ortak aday arayışı içerisindeyken, “Ben kazanacağım” diye ortaya atılmış ve böylece iktidarın adayının ilk turda seçilmesi mümkün olabilmişti.
Yakında yapılan son cumhurbaşkanlığı seçiminde de, bir yılı aşkın bir süre diğer beş liderle yürüttüğü çalışmaların son merhalesinde, aday belirleme sürecine kadarki uyumlu davranışını sürpriz bir şekilde değiştirmiş ve diğer katılımcıların onayladığı adayı “Seçilemez” ilan ederek masadan çekilmişti.
Sonradan masaya dönüp “Seçilemez” dediği adayı desteklese de, tablo, o ilk çıkışla birlikte iktidar lehine değişivermişti.
Dediği oldu, içinde yer aldığı ittifakın adayı gerçekten de seçilemedi.
O iki -2018 ve 2023- seçimin sonucunu etkileyen en önemli figürdür Meral Akşener…
Şimdi sıra, son yerel seçimde 11 büyükşehirde başarılı sonuç alarak seçilmiş belediye başkanlarının, yerlerini, iktidarın belirleyeceği adaylara bırakmalarına gelmiş olmalı.
Her muhalefet partisi -CHP, İYİ Parti, DEVA, Gelecek, Saadet, HDP/YSP ve diğer sol-sağ partiler- kendi adaylarıyla yerel seçime katılacak olurlarsa, herbiri son seçimde aldığı oylardan daha fazlasını elde etmeyi başarsa bile, son seçimde yüzde 35.62 oy almış iktidar partisini geride bırakamayacakları için, yerel iktidar bütünüyle AK Parti’ye geçecektir.
Kimin sayesinde olacaktır bu dersiniz?
Bir son değini de Akşener’in dünkü toplantısının partisi yetkilileri tarafından günler öncesinden duyurularak beklenti oluşturulması üzerine…
Ne anladınız siz bu işten?
Çok önceden duyurulmayı hak edecek ne vardı o konuşmada?
Partilerin seçime tek başlarına girmesini yeğlediği de dahil olmak üzere dünkü konuşmada ifade edilen hemen her konu, İYİ Parti’nin sözcüleri ve bizzat Meral Akşener tarafından, daha önceden de paylaşılmıştı.
Dağ fare doğurmak zorunda mı siyasiler yüzünden?
Seçimlere partiler kazanmak ve ülkeyi yönetme hakkını elde etmek için girerler, siyaset de bunun için yapılır zaten; ancak bu tanımı Türkiye’deki mevcut durum açısından değiştirmek gerekecek galiba.
*Bu yazı fehm,koru.com adresinden aynen alınmıştır.